Johan de Witt’in hikayesi, Hollanda tarihinin en acımasız ve ironik anlarından biri olarak öne çıkıyor. De Witt, 17. yüzyılda Hollanda’nın en güçlü adamlarından biriydi. Ülkenin başbakanı olarak, siyaseti ustalıkla yönetti ve Hollanda’yı bir deniz gücü olarak zirveye taşıdı. Ancak ne yazık ki, halkın şefkatinden daha hızlı yükseldi.
De Witt, güçlü bir devlet adamı olmasına rağmen, halkın sevgisini kazanmak konusunda pek başarılı olamadı. Zamanla, Hollandalılar arasında ona karşı ciddi bir öfke birikti. De Witt’in kardeşi Cornelis ile birlikte Fransızlar karşısındaki başarısızlıkları, iktidarının sonunu hazırladı. Halk, tüm sorunlarının kaynağı olarak onu görmeye başladı. Bu noktada işler gerçekten tuhaf bir hale geldi.
1672 yılında, “Felaket Yılı” olarak anılan dönemde, Hollanda tam anlamıyla kaos içindeydi. Fransızlar ülkeyi işgal ederken, İngilizler ve Almanlar da saldırıya geçti. Bu karmaşada, halkın öfkesi doruğa çıktı ve De Witt kardeşler, bir halk ayaklanması sonucu tutuklandı.
Halkın öfkesi sadece sözlü saldırılarla sınırlı kalmadı; De Witt kardeşler, Lahey’de öfkeli bir kalabalık tarafından linç edildi. Ancak bu linç, sadece bir ölümle sonuçlanmadı. Öfkeli kalabalık, adeta “yönetimden memnun kalmadık, yedik bitirdik” dercesine De Witt’in bedenini parçaladı ve etini yedi. Tarih, bu olayı Hollanda’nın en utanç verici anlarından biri olarak kaydetti. Ne de olsa, Hollanda’nın tarihe geçen “başarılı” yönetim biçimlerinden biri, beğenilmeyen liderlerini “canlı canlı” tüketmekti!
Johan de Witt’in ironik sonu, politik gücün ve halkın öfkesinin ne kadar yıkıcı olabileceğini gösteriyor. Zira güçlü bir lider olsanız bile, halka hitap etmeyi başaramazsanız, bir anda Hollanda’nın en “meşhur” yemeği olabilirsiniz!








Yorum bırakın